24 Eylül 2012 Pazartesi

A Sunday Smile



Senelerdir heyecanla beklediğim, bir önceki İstanbul ziyaretlerinde denk gelemediğim Beirut'a olan hasretim ne mutlu ki geçtiğimiz cuma sona erdi. Aslına bakılırsa hasretim tam da giderilemedi. Özlediğiniz zaman çok sevdiğiniz birini, vakit geçirdikçe daha da özlersiniz ya hani; konser süresi uzadıkça doyamadım işte ben de onlara.

Hayat malum, beklenmedik memnuniyetler ve zamansız hayal kırıklıklarıyla harman... Bu seferki beklediğime değen beklentilerdendi. Bu seferki beklediğim ama yapmaz dediğim birinden gelen bir armağan gibiydi.

Beirut "yanında ağlayabileceğim" biri gibi benim için. Babam gibi... Birlikte büyüdüğüm, sarı saçlı, uzun boylu adam gibi... Kendi kendine üzülmeye korkanlardan oldum günün sonunda ben. Kendi kendine ağlamaktan çekinenlerden... Duracağım yeri bilememekten korkar oldum. O sırtımı dayadığım varsa yanımda, rahatlıkla koy verebildim. O beni tutacaktı çünkü öyle bildim. Hep onların yanında ağladım, onlar beni hep ağlar bildi.

Ve belki de sırf bu yüzden işte, hepsinden uzaklaşmış buldum kendimi günün sonunda. Mutsuz olmaya yüz bulamayacağım yabancıların safına geçtim. Sırf kendi ayaklarım üzerinde durabileyim diye, daha güçlü olayım diye aldım başımı gittim.

Gittiklerimden en çok babamı özledim, tüm hırçınlığım bundan belki de. Ve en çok pazarlarım yalnız kaldı... Pazarları evde olur çünkü babalar. O salonda film izler, sen odanda ders çalışırsın. Akşam maç başlar, sen de sıkılsan bile koynuna girer seyredersin. Şifo Mehmet son dakika gol atar, baban havalara uçar. Döner seni öper, bıyığı batar. Canın acır, gıkın çıkmaz. Hayat içerisinde mutlu olmak böyle bir şey zannedersin. Annen seslenir içerden, "Hadi banyoya." der. "Uf Anneee!" dersin; halbuki annelere uflanmaz.


Photo by: Laura Makabresku

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder