30 Aralık 2011 Cuma

Mîrzayê Piçûk aka Küçük Prens


İnandığım bir şeyler varsa benim şu hayatta,
bunlardan biri de;
anadili Kürtçe olan bir çocuğun da Küçük Prens okuma hakkı olduğudur.
Yoksa benim narin beynim ne anlar siyasetten, iktidar oyunlarından.

Benim kadın ruhumun bildiği bir gerçek vardır:
Çocuk değerlidir.
İnsan değerlidir.
Gerisi teferruattır.
Gerisi oyundur.
Gerisi günün sonunda yalan ve dolandır.

Çocuk kalbi saftır, sevgiyle büyür,
ve içine nefret kaçan o minik kalp büyüyünce bir canavara dahi dönüşür.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Sigara öldürür.


Çocuklarınıza sigaradan uzak durmayı, alkolün tüm kötülüklerin anası olduğunu öğretmeyi bir kenara bırakın artık. Büyüyünce akılları erecektir nasılsa. Sigara öldürür, herkes de bunu bilir.

Çocuklarınıza kendinden başka herkesin aptal olmadığını öğretin. Kimsenin o "basit" görecekleri hataları öylesine yapacak kadar aptal olmadığını anlatın. Yanlış yaptığını düşündükleri birinin içinde ne travmalar yaşadığını tahmin etmenin mümkün olmadığını öğretin. Hiçkimse bizlerin "hayatta yapmam" dediğimiz hataları göz göre göre yapacak kadar kafasız değildir. Çocuklarınıza büyük burunlu olmaktan uzak durmayı öğretin.

Hayat içerisinde bizi insan olmaktan çıkaran şeyler keşke sigara, alkol, uyuşturucu ve seks olsaydı. Keşke her adımına besmeleyle başlayanlar en iyi insanlar olsaydı. Keşke camına her Türk bayrağı asan ileri görüşlü olsaydı. Keşke her "seni seviyorum" diyen gerçekten seven olsaydı. Keşke hayat bu kadar kolay, detaydan yoksun olsaydı da insanlık şu anda doğru yolda olsaydı.

Çocuklarımızın elini, insan beyninin gidebildiği en son noktaya kadar tutmayı başardığımız gün başka bir ülke olacak burası. İşte o zaman birine duayen demeden evvel iyice düşüneceğiz. İşte o zaman "Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu" bilirkişisinin aklı Chuck Palahniuk'a erecek. İşte o zaman memleketteki yıkılmayacak tek yapı "Atatürk büstü" olmayacak; AKM de olacak, EMEK de olacak. İşte o zaman Demirören gibiler o alışveriş merkezini oraya dikmeye utanacak. İşte o zaman sabah uyanıp camdan sokağımıza baktığımızda etraf daha aydınlık olacak.

Photo by Frieke Janssen

9 Aralık 2011 Cuma

Hayat-i Tehdit


Hayat,

Bu yazıyı iyi oku, böyle sindire sindire...
Ya herşeyi yoluna koyacak beni daha mutlu bir insan yapacaksın,
Ya da ben başımı alıp gideceğim buralardan.
Suratıma yavru köpek edasıyla baktığını hisseder gibiyim ama olmaz.
İki dudağımın arasından çıkacak lafa bakar, uyarmadı deme.
Kendimden biliyorum;
"Ben gidiyorum." dersem, gidiyorum.

 
Photo by Eren Kürkçüoğlu

6 Aralık 2011 Salı

1982 - 2011

Küçüktüm küçücüktüm henüz, her ne anladıysam artık,
Yatağımın baş ucuna "Losing My Religion"ın sözlerini asmıştım.
Hayatım boyunca bir işaret gibi sakladım içimde.
Bekledim.
Bakalım ben inancımı nerede, ne zaman yitirecektim?

Yolun sonuna geldikleri yaşımdayım şimdi,
Hisseder gibi çırpınışlarımı, ne güzel de dediler giderayak:

"We all go back to where we belong."

27 Kasım 2011 Pazar

Sakın, Sakın Korkma.



Kitap ayracım yaptım seni,
Yorulup da ara verdiğim her durağa seni koydum.
Döndüğümde hatırlayayım diye nerede kaldığımı,
En çok bildiğim seni bıraktım geride.
Kitap en yakın dosttur diye öğrettin,
En çok güvendiğim yere gömdüm seni.

Bacaklarım titreye titreye devam ederken yoluma,
Korkularımın bana neler yaşattığını bilseydin eğer,
Geride bıraktığın gururun izin verir miydi sesinin yankısına:

"Sakın, sakın korkma."





İllüstrasyon: Sadi Güran


25 Kasım 2011 Cuma

Kuşlar Yüksekten Bakar


Bulunduğum noktadan kuş misali bakmaya cesaret edebilirsem yaşamıma, ne kadar da küçük gelecek içinde debelendiklerim. Hayatımı zorlaştırdığını zannettiklerim tutunduklarımsa eğer, onları bakışımla büyüttüğüme ikna olmak ne kadar cesur bir kabul.

Buradayım işte. Tam da kanadına tünemişim rotamın. Rüzgar sert tokatlarını çarparken suratıma, bulutların nemini hissederken gözeneklerimde, içten içe ürperirken ve garip bir şekilde keyif alırken bundan, şunu fısıldıyorum kendime: Ben hayatımın önemsiz olduğunu kabul edecek kadar cesur olmalıyım.

Mühim olan benim aslında, hayatım değil. Önemli olan sadece, şu anda burada bulunuyor olduğum. Ne bir evvel nerede olduğumun bir önemi var artık, ne de nereye varmakta olduğumun. Hayatım ne tadına doyamadığım keyifli anılarımdan, ne de acısını bir türlü hafifletemediğim kayıplarımdan ibaret. Ne garantiye alınacak bir gelecek var aslında önümde, ne de elimden kaçırdığım fırsatlarım. Hayatım "şu an"ım... Nefes alıp verdiğim vakit kadar sürecek. Kimine göre ne kadar kısa, kimine göreyse ne kadar da uzun...

Photo by Eran Hakim

23 Kasım 2011 Çarşamba

Koşu-Yorum



Koş! Durma. Koş, koş, koş!

Yakala! Hadi o etiketi de yakala, onu da. Hadi! Şunu da kaçırma!

Koş! Büyüklerinin sana dayattığı doğruların bir bir tik at yanına.
An gelsin, doğruluklarından şüphe duy, sorgula, anla.
An gelsin, agresifleş; an gelsin, tıkanmış hisset.
An gelsin, hayattaki en kıymetli "şey" olduğuna inandırıl tüm kalbinle.
An gelsin, kimseyi mutlu edemediğini fark et.

Bırakıyorum tüm etiketleri bir yana.
Bir dilek ağacı dikilmiş başıma,
Sevdiklerimin benim adıma bağladıkları tüm adaklar bir yana,
Ben sadece "Mutlu"yu seçiyorum.
Her nerede, her kiminle olacaksa orada,
Her ne zaman olursa değil ama, hemen şu anda.

21 Kasım 2011 Pazartesi

The Universe Is As Big As Your Mind



Plasentada yüzen su baloncukları gibi süzülürken evrende,
akan vakittir hayat.
Akarken zaman durmaksızın çarpıyoruz birbirimize.
Bu çarpışmalarla kimi zaman daha küçük baloncuklara ayrılıyoruz.
Eksildik zannediyoruz.
Kimi zaman birleşip daha büyük baloncuklar oluyoruz.
Tamamlandık zannediyoruz.
Kimi zaman yanyana süzülüyoruz.
Birlikteyiz zannediyoruz.
Kimi zaman bambaşka uçlara savruluyoruz.
Ayrıldık zannediyoruz.
Biz akışı hep diğer balonlar belirliyor zannediyoruz.

Evren kocaman bir boşluk.
Bakışımızla biçimlenen bir boşluk.
Bakışımızla renklenen bir boşluk.
Bazen mavi, bazense kırmızı...
Mavi o kadar da soğuk değil aslında.
Kırmızı o kadar da sıcak değil aslında.

Photo and video by Eran Hakim

20 Kasım 2011 Pazar

Düşüyorum Ama Nereye?



Düşüşlerinden bir şeyler öğreniyor mu insan evladı?
Onu itene kızmakla harcıyor vaktini,
Yarasına ağlamakla yetiniyor geceleri.
Daha hızlı koşmaya çabalarken, dönüp bakmıyor tökezlediği yere,
Yine tökezliyor aynı yerde, sonra yine...


Yara dediğin kabuk bağlar,
Kızgınlık dediğin su buharı olur gider.
Her düşüşün bir de çıkışı var, eyvallah da,
Senin 21 gramlıkta bir değişiklik var mı peki?

15 Kasım 2011 Salı

Beirut


Beirut çalınca herkes gider, sevdiklerim kalır.
Beirut güvende hissettirir.
Beirut içini sever sanki insanın.
Sen sızmışken kanepede, kucağına yatırıp saçını okşar.
"Üzül ne olacak ki?" der, "üzülmek de güzel."
Garip bir hüzne kapılırım ama boğulmam.
Ağlarım ama hıçkırmam.

Sevdiğiniz biriyle Beirut dinleyip rakı içtiniz mi hiç? İçmediyseniz için.
Sabah uyanınca bir daha bakın suratına.
Bakalım ne göreceksiniz?